12.07.2018

Erasmus/ Deliliğe Övgü

Bir Rönesans Bilgesinin Kitabı: Deliliğe Övgü


Deliliğe Övgü, hümanizm savunucusu ve Rönesans’ın en önemli isimleri arasında hacimli bir yer tutan Erasmus’un eseridir. Üniversitesi öğrencilerinin yurtdışına giderek eğitim almalarını sağlayan Erasmus Programı da adını kendisinden alır. 1509 yılında yazılmaya başlanan kitap, ilk defa 1511 yılında yayımlanır. Bir önceki eser incelememizde de kitabın içeriği gereği Avrupa’ya ve Rönesans’a kısmen odaklanmıştık. Fakat burada biraz daha üzerinde durmamız gerekiyor bu konuların. Çünkü bu defa yazar Rönesans döneminde Avrupa’da yaşamış bir yazar olarak karşımıza çıkıyor. O halde hümanizm nedir, bu kitabın hümanizm ve Avrupa’daki yeri nedir, gibi düşünceler ortaya çıkabilir. Bunları öğrenmek adına Batı’ya kısaca bir göz atalım.

Rönesans, Hümanizm, Erasmus


Her şeyden önce belirtmeliyim ki Batı’nın Rönesans’ı, Antik Yunan uygarlığını tekrar canlandırmaya, diriltmeye çalışır. Bu dönemde yapılan çoğu yenilikte Klasik Yunan’ın etkilerini görürsünüz. Estetikten sanata, politikadan eğitime, bilimden tekniğe kadar Yunan antiği canlandırılmaya çalışılır. Bahsedilen Antik Yunan dönemi keşiflerin, aklın, bilimin, hukukun dönemidir. Avrupa da Ortaçağ’dan yeni çıkmasıyla beraber gözünü bu kavramlarla kuşatılan Antik Yunan’a çevirir. Rönesans genel olarak XV. ve XVI. yüzyıllarda Avrupa’da ortaya çıkan bilimsel, sanatsal, düşünsel yeniliklere verilen bir addır. Bu devir matbaanın, taşınabilir saatin doğduğu, coğrafi keşifler sayesinde yeryüzünün sınırlarının genişlediği bir dönemdir. Rönesans insanı da yeni bir devre girildiğinin farkındadır. Ortaçağ dönemi ise sona ermektedir. Hümanizm de bu yeni devrin en önemli kavramlarının başında gelir.
Hümanizm kavramı XVIII. ve XIX. yüzyıllarda ortaya çıkmış olmakla birlikte, bu kavram daha çok Rönesans için kullanılacaktır. Hümanizm o dönemde ne anlama geliyordu? 1490-1540 yılları arasında Avrupa’da yayılan edebî ve entelektüel hareketi ifade ediyordu. (Avrupa Düşüncesinin Serüveni/ DoğuBatı Yayınları)

Rönesanslı Hümanist: Erasmus



Erasmus, her şeyden önce bir eğitimcidir ve sahip olduğu felsefeyi kaynak alarak eğitime dair de önemli fikirleri olan bir yazardır. Ona göre ölçü, insanın kendisidir. İnancın iyi yanlarını ortaya çıkarmak, iyiliği ve güzelliği yücelterek insanları onlara yönlendirmek gerekir. Bu, hayata ve hatta yaradılışa dair iyimser bir bakış açısıdır. Yapabileniniz varsa ne mutlu J

Erasmus kimdir, necidir?

1465 – 1536 yılları arasında yaşamış eğitimci, yazar, rahip ve hümanizmin temsilcisidir. Hollanda’da doğar, XV. yüzyılın sonunda İngiltere’ye giderek Thomas More gibi önemli aydınlarla tanışır, daha sonra Thomas More ile yakın ahbap olurlar. Yukarıda Antik Yunan’ın öneminden kısaca bahsetmiştim. Erasmus da bir rahip olarak, papalık mertebesinin insanlara uyguladığı tahakküme karşı çıkar ve olması gerektiğine inandığı Hristiyanlığı antik çağın anlayışında arar.  Bu anlayış ona göre saf ve durudur. Bilim ve sanatın gelişmesi, yaygınlaşması ile Avrupa’da böyle bir kültürün ortaya çıkması Erasmus için hümanizmin getirdiği gereklilikler arasındadır.  Mücadelesi de bu yönde olur. Paris, İtalya, Basel gibi Avrupa’nın pek çok yerini gezerek edebiyat, papalık gibi konumlarda yer alır. Yeni Ahit’i inceleyerek 1516’da yayımlar, derlemesinde ise öncelikle Yunanca metni kullanır. Derlemenin önsöze benzer kısmında ise kutsal metinleri herkesin incelemesi ve her dile tercüme etmek gerektiğini ifade eder. Erasmus, Reform’un zaferi ile beraber Martin Luther’le fikirsel çatışmalara girer, 1529’da ise Basel’den ayrılmak durumunda kalır. 1536’da ise yine Basel’de hayata veda eder.

Deliliğe Övgü


Bu kısa kısa bilgilerle beraber artık kitabın yeri ve önemine geçebiliriz. Eser 1509’da kaleme alınmaya başlar ve 1511’de yayımlanır. İleri yıllardaysa pek çok dile tercüme edilir ve basılır. Buna dair Thomas More’a yazılan önsöz niteliğindeki yazıda kitabın hikâyesi de yer alır:

İtalya’dan İngiltere’ye giderken, at sırtında geçirdiğim zamanı aptalca ve cahilce masallarla harcamamak için, birlikte yaptığımız çalışmalara dönmeyi, dostlarımla eğlendiğim zamanları yeniden hatırlamaya seçiyordum. Sen More, ilk aklıma gelenler arasındaydın, yanınızda olmadığım halde varlığınız bana keyif veriyordu. Fark ediyorum ki sizle olan dostluğum ömrümün en tatlı zamanlarıydı. Böylelikle vakit geçirmeme değecek bir şeyler yapmaya karar verdim ve Deliliğe Övgü’yü yazmayı düşündüm. (Deliliğe Övgü/ Ataç Yayınları)

Bu önsöz nitelikli kısımda Deliliğe Övgü üzerine merak edilebilecek daha pek çok soruyu cevaplandırır Erasmus. Bu açıdan eser, kendi ortaya çıkışının da bilgisini veren bir eserdir.
Rönesans hümanisti Erasmus, yaşadığı dönemin toplumsal anlayışı içerisinde insanların yanlış yollara saptıklarını düşünür ve onları söz konusu hataları överek uyandırmaya çalışır. Bunu yaparken de delilik ile dahilik arasındaki ince çizgiye vurgu vardır. Eser, bu nitelikleri bakımından ancak tersten okuma ile doğru anlaşılabilir.

Eserinde retorik sanatını sonuna kadar kullanan Erasmus’un Deliliğe Övgü’sü baştan sona bir dil oyunundan ibarettir. Dönemin Avrupa’sının siyasal, sosyal, dinsel, sanatsal yapılarını hicveden Erasmus’un eseri, “Rönesans yergi türünün en iyi örneği” (Erasmus, 2010:20) kabul edilir. Deliliği konuşturma ve deliliğin kendisini övme maskesi altında bağnazlığın her türlüsüne eleştiri yönelten kitap bu özelliği ile çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuş ve bu özelliği ile kalıcılığını bugüne kadar korumuştur. Erasmus’un delilikten kastı, insanoğlunun tüm zincirlerinden kurtulması ve salt özgürlüğe ulaşmasıdır. (Zehra Vahapoğlu/ Yüksek Lisans Tezi/ Haziran 2014)

Eser fazla bilimsel niteliklere sahip değildir, gözle görülür kusurları da vardır. Fakat buna rağmen onu hala Avrupa edebiyatının en önemli eserleri arasında saymamızı sağlayan şey içeriği, üslubu ve hicvidir. Eser, vaaz kürsüsünü ele geçirmeye başaran deliliğin konuşmaya başlaması ile açılış yapar. Eser pek çok farklı konuya değinir ve ironi geçen her sayfada daha da derinleşir. Kitapta konuşan kişi kadınsı özelliklerle donatılmış ve birinci ağızdan anlatan Delilik’tir. Kitaptan daha fazla bahsetmeden alıntılarla devam edelim. Bu alıntıların hicivli olduğunu ve yer yer tersten okuma gerektirdiğini tekrar hatırlatalım.



‘’Sonuçta kim eğlence ve sevinç içinde yaşamak isterse işe ilk önce bilgeliği özenle uzaklaştırmakla başlar; bilge, eğlence toplantılarına kabul edilmesi istenen insanların sonuncusudur.’’

‘’Rica ederim, bana şunu söyleyin: Platon’un bir mağarada nesnenin ancak gölgelerinin ve imgelerinin bilgisine sahip olarak tasarladığı deliler, talihlerinden memnunsalar ve bu memnunluklarını haykırırlarsa bu mağaradan çıkıp nesneyi olduğu gibi gören bilgeden daha mutlu değil midirler?’’

‘’Kendime övgüler dizmekle ben, alimlerin ve büyüklerin birçoğundan daha fazla tevazu gösterdiğime inanıyorum. Utandıkları için övemiyorlar kendilerini fakat sürekli yanlarında gezdirdikleri bir dalkavuk, soytarı bir şair onlar adına bu işi gayet güzel yapabiliyor. Bütün kepazeliklere bulaşmış olduğunu çok da iyi bildikleri bu adamları Tanrılarla bir tutup bütün erdemlerin sahibi gösteren şakşakçıları etrafından ayrılmıyor.’’

‘’Hiçbir şey bilmemek, ah ne mutlu bir yaşam!’’

‘’Eğer halinden hoşnut olmaksa mutluluk -inanın bana- kendini beğenmişlik kısa yoldan cennete ulaştıracaktır.’’

‘’Hangi erkek, gerçek bir bilge gibi hareket edip ilk iş olarak evliliğin sakıncalarını önceden görebilseydi, boynuna o yuların takılmasına izin verirdi? Aynı şekilde kadınlar çocuk doğururken katlanacakları sancıları ve yaşayacakları tehlikeleri, çocuk büyütürken çekeceği sıkıntıları tam olarak bilseydi bir erkeğe nasıl karşılık verirdi? Yani varlığınızı evliliklere borçlusunuz. Evlilik kurumu da varlığını çılgınlık tanrıçasına. Bir de unutkanlık tanrıçasının yardımları olmasaydı o acı tecrübeyi bir kez yaşamış olan hangi kadın tekrar çocuk doğurmayı göze alabilirdi?’’

‘’Herkes bu delilikle alay eder; bunları yapanlara her yerde deli derler, yine de onlar buna aldırmaz, kendilerinden memnun olarak bir safahat deryasında yüzerler; uzun yudumlarla tatlı nazları içerler; özetle, kendilerine sağladığım mutluluktan yararlanırlar.’’

Hiç yorum yok: