Her
şey kitaplar değil. Hatta kabul edelim bazen çok sıkıcı oluyor kitap okumak.
Fakat ayaklarınızı yerden kesip sizi göğe doğru yükselten bir kitaba denk
geldiyseniz bu, okun hedefini bulması anlamına geliyor. İyi bir kitap bir
yolculuktur. İyi mi kötü mü bilemem ama mutlaka bir yolculuktur. Eh, yeryüzünde
birden fazla yolculuk türü var. Biraz ondan biraz bundan nemalanmak lazım! Konu
iyi bir kitap yolcuğuna geldiğinde ise hemen herkesi kuşatacak eserlerin
arasında Ernest Hemingway’in İhtiyar
Balıkçı adlı yapıtı gelir. Çevirilerdeki farklılık bu eserde daha kitabın
adında başlar: Benim elimde Varlık Yayınları’ndan çıkmış 1959 baskılı İhtiyar Balıkçı var, ancak eseri Yaşlı Adam ve Deniz, İhtiyar Balıkçı ve Deniz adlarıyla da
bulabilirsiniz. Yazarın hayatına doğum, ölüm, savaş yıllarında ne yaptığı
şeklinde genel bir görünüm olarak bakıp söz konusu esere yoğunlaşacağız.
Kısa Öykü Ustası: Ernest
Hemingway
Hemingway
gazeteci, romancı kimliği ile de tanınmakla beraber en çok öykücülüğü ile
bilinir. Amerikan modernist yazarı ve kısa öykünün temelini atanların başında
gelen yazar 21 Temmuz 1899 tarihinde Amerika’da dünyaya gelir. Diğer beş kardeşiyle
beraber burada büyür. Doktor bir babanın ve opera şarkıcısı bir annenin
oğludur. Annesi tarafından müzik eğitimi alarak yetiştirilir ve okul hayatı
1917’ye değin sürer. Gazeteciliği ilk defa lise yıllarındaki okul gazetesinde
icra eder ve daha bu zamanlarda gazetecilik mesleğini yapmaya karar verir.
Bunun üzerine üniversite eğitimi yerine gazete muhabiri olarak çalışmaya
başlar. 1. Dünya Savaşı’nda ambulans şoförü olarak görev yapar. 1920 yılında
evlenerek Paris’te ikamet etmeye başlar. Burada yazın dünyasının çeşitli
isimleriyle tanışır. Gazetecilik ekolünden gelmesi, onun eser yazarken de
gazeteci disiplinine sahip olmasını sağlar. 1924 senesinde gazetecilikten
istifa ederek edebiyat dünyasının işçisi olmaya karar verir. Yazar çeşitli
buhranlar ve sağlık problemlerinin de etkisiyle 1961’de kendi tüfeğiyle intihar
eder.
1. Dünya Savaşı ve Ernest
Hemingway
Hepimizin
az çok bildiği üzere sanatçı dediğimiz kişi duyduğu, gördüğü, yaşadığı olayları
kendi muhayyele gücünü kullanarak bir esere dönüştürebilen kişidir. Bununla da
sınırlı kalmaz. Sanatçının diğer insanlardan farkı, herkesin malumu olan bir
şeyi ilk defa ya da yeni bir tarzla dile getirmesinde yatar. Burada hareketle,
Hemingway’in eserlerinin ana temasını en çok şekillendiren hadise 1. Dünya
Savaşı’dır. Savaş patlak verdiğinde yazar henüz lise yıllarındadır. Amerika’nın
da savaşa katılması, genç Hemingway’in gönüllü olarak orduya girmek istemesine
yol açar. Sol gözündeki bozukluk ise buna engeldir. Bunun üzerine soluğu İtalya’da
alan yazar, burada savaşın yol açtığı ölüm, hastalık, yıkım gibi olaylardan
derin bir şekilde etkilenir ve onun için ölüm artık hayatın tek gerçeği ve
eserlerinin ana teması haline gelir. 1918’de henüz 18 yaşında toy bir delikanlıyken
savaşa ambulans şoförü olarak katılır ve bu görevi esnasında gördüğü yüzlerce
ölü, patlama ve yaralı onu şoke eder. Duygu durumu ve eserleri gördüğü bu yıkım
üzerine şekillenir. Silahlara Veda eseri
onun bu şekillenmesinin neticesinde ortaya çıkan bir eserdir.
İspanya İç Savaşı
Yazarın
tanıklık ettiği savaş, acı, yıkım, ölüm gibi olayların onun hayatındaki
etkileri oldukça fazladır. Hemingway, İspanya İç Savaşı’nda da bulunur.
Gazeteci olarak görev yaptığı bu harpte de dünya savaşını aratmayacak ölçüde hadiseler
görür. Bu savaş sonrasında yazdığı Çanlar
Kimin İçin Çalıyor adlı eserinin esin kaynağı da yaşanan iç savaştır.
2. Dünya Savaşı
Yazar
bu savaş zamanı hayatını Küba’da sürdürür. Bu dönemde hava saldırıları üzerine
inceleme ve keşifler yapar. Bu savaşın etkileriyle Cennetin Bahçesi adlı eserini yazar.
İhtiyar Balıkçı
Yazarına
Pulitzer ve Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazandıran ve 1952’de yayımlanan İhtiyar Balıkçı uzun bir öykü
niteliğindedir. Elimdeki Varlık Yayınları 1959 baskılı kitabın arka kapağında
şöyle yazıyor:
Bugün Amerika’nın en geniş
şöhretli yazarı olan Ernest Hemingway’in son eseri ‘’İhtiyar Balıkçı’’ çıkar
çıkmaz derhal şimdiye kadar yazdıklarının en kudretlisi diye selâmlanmıştır.
İhtiyar bir balıkçının tek başına Okyanusta geçen iki gününün hikâyesini yazmak
ancak deha sayesinde başarıya ulaştırılabilecek çetin bir işti. İşte Hemingway
bu çetin işin yalnız üstesinden gelmekle kalmamış, bunu yaparken bize bir
şaheser de kazandırmıştır.
Yaşlı
adamımız Santiago, teknesiyle seksen dört gündür balık avına çıkmasına karşın
eli boş dönmektedir. Seksen beşinci gün çıktığı balık avında ise işler
değişecektir. Bu defa oltasına bir kılıçbalığının takılmasıyla Santiago’nun
yüzü gülmeye başlar ve av ile avcının uzun süren mücadelesi öykümüzün konusunu
kapsar. Yanında yardımcısı diyebileceğimiz bir de çocuk vardır. Yaşlı
adamın neredeyse üç ay boyunca eli boş dönmesi, buna rağmen mücadeleden
vazgeçmemesi sadece basit bir kurgu değildir. Hemingway, öyküsünü Küba’da
yazmıştır ve Küba halkının yerli inanışlarından, gelenek ve anlayışlarından
izleri de biz öyküde görmekteyiz. Şöyle ki; bahsettiğimiz bölgede balık avlamak
yalnızca bir geçim kaynağı ya da karın doyurma anlamına gelmez. Balık pazarına
götürüp avladıklarınızı sattığınız zaman bu sizin için bir prestij kaynağıdır.
Bu sayede makul bir ihtişama, saygıya kavuşursunuz.
İhtiyar
balıkçı, sonunda balığı avlayıp tabiata karşı mücadelesini kazansa da öykü
buradan itibaren şekil değiştiriyor. Artık balığı avlama merhalesi geçilmiştir,
bu defa sırada okyanusun içinde gezen köpekbalıklarına karşı balığını koruma
mücadelesi vardır. Kıyıya dönene değin köpekbalıkları tarafından çoğu bölgesi
yenmiş kılıçbalığının bir mahiyeti kalmaz. Ancak yaşlı adam, yine de huzura
kavuşur, çünkü savaşı kazanmıştır. Eserin en can alıcı diyebileceğimiz
kısımları ise yaşlı adamın avı ile geçen mücadelesi esnasında yaşadıklarıdır. İçinizde
biraz buruk biraz nostaljik hüzünler oluşturabilecek olan bu eseri seveceğinize
eminim. Şimdi öyküden alıntılarla noktalıyorum.
‘’İhtiyar
balıkçı zayıf, kavruk, kederli yüzlü, boynunun arkasında ensesi kırış kırış bir
adamdı. Yanakları, güneşin tropik denizlerinde meydana getirdiği akislerin
esmer kanser lekeleriyle kaplıydı.’’
‘’Eşyaları
sandaldan aldılar. İhtiyar balıkçı serenle yelken direğini omuzlamış, çocuk,
olta yumakları, kahverengi iplikli ağlar, zıpkınla dolu tahta sandığı
yüklenmişti. Yemlerin bulunduğu kutuyu, büyük balık yakalandığı zaman içeri
alınmasında kullanılan sopa ile birlikte başaltına sokmuşlardı. Kimse ihtiyar
balıkçının mallarını çalmağa kalmazdı ama yelken, ağ, olta gibi şeyleri çiğden
zarar gördükleri için bir çatı altına almak daha iyi olurdu.’’
‘’Uzun
yıllar kaplumbağa avcılığında çalıştığı halde bu hayvanlar hakkında öyle batıl
itikatları yoktu. Onların hepsine, hattâ bir ton çeken kamyon gibi olanlarına
bile acırdı. Kaplumbağaların kalbi kesilip parçalanışından bir sonra bile
atmağa devam ettiğinden bazıları, hattâ çokları ona acımaz. Fakat ihtiyar
balıkçı benim kalbim de öyle, ellerim ayaklarım da onlarınkine benzer, diye
düşündü.’’
‘’Denize
bakarak şu andaki yalnızlığını bir defa daha hissetti. Görünürlerde karanlık
sularda akseden prizmalardan, Okyanusa gömülen oltanın eğrisinden ve hafif
çırpınışlarından başka bir şey yoktu.’’
‘’Tam
bu sırada iki eliyle asıldığı ipte ânî bir zorlama hissetti. Keskin, sert, ağır
bir çekişti bu. İpi burnuyla zorluyor olmalı, diye düşündü. Bunun böyle olacağı
belliydi. Başka çaresi yoktu zaten. Canını yakıp sıçramasına sebep olur bu, ama
ben yine dönmesini tercih ederim. Zıpladıkça iğnenin takıldığı yer biraz da
büyüyüp yırtılacak. O zaman iğnenin kurtulması ihtimali de var.’’
‘’İhtiyarlar
niye öyle şafakla uyanırlar bilmem. Günü azıcık daha uzun yaşayabilmek için mi
acep?’’
‘’Zaten
her şey şu veya bu şekilde başka bir şeyi öldürmekle meşguldür. Meselâ
balıkçılık da beni geçindirdiği gibi, bir yandan da öldürüyor. Çocuk da beni
yaşatmağa çalışır. Artık kendimizi aldatmağa başladık bakıyorum da.’’
‘’Rüzgâr
da bizden ne olsa, diye düşündü. Sonra, bazan öyledir, diye ilâve etti. Ve
büyük denizlerde bizim hem dostumuz, hem düşmanımızdır. Ya yatak diye aklından
geçirdi. Yatak en yakın arkadaşımdır benim. Ah bir yatak olsa şimdi, diye
düşündü. Yataktan iyi şey var mıdır be.’’
Eserden hareketle çekilen filmden bir kare. |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder