16.04.2018

Kapı

Bir iş için gelmiştim kapına. Bir soruydu, cevabı muallak, çalmıştım kapını. Ümitliydim, bekledim saatlerce kapında. Vazgeçer gibi göründüm gittiğimde kapından. Ne buyur ettin, ne açtın kapını, ne beklediğimi gördün ne de gittiğimi. Cevap vermedin, tekrar denedim. Tekrar denedim sabrını parçalayana kadar. O taş her çatladığında anladım sorunun ne olduğunu. Unutmakla lanetli bu beyin, güzel ve girişimci bir ışık buldu nihayetinde. Sorunu tayin ettim: Geldiğim, çaldığım, açılması adına beklediğim ve en sonunda dönüp gittiğim kapı bendim. Ben kendime geldim, kendi zilime bastım, kendim beklettim kendimi, kendim döndüm kendimden. Cevabı bilen, daha doğrusu benden daha iyi  bilen bir bilgenin ak saçları mıydı görmek istediğim, o ''büyülü söz'' dedikleri iki kelam mıydı? Ne gezer... O kutu orada durdukça durur, çıkmaz içinden hiçbir tavşan. Sen havuçları nerede araman gerektiğini bilmedikçe. Bunu bilmeye dair bir hayat öğretisiyse aranılan, şunu demeli dürüst kişi: ''Aradığın bende yok.'' Yok illa, inatla ve ısrarla ''bir bilen''e sormak ihtiyacı duyuyorsa kişi, rüzgara kapılmış bir poşet gibi savrulur oradan oraya. İç uyum ya da ne yapılacağını bilmek ya da öğrenmek ve geliştirmek bir tavrı. Bunun için hangi makaleyi okuyabilir, hangi sayfalarda gezinebilirsin? 
İddialı bir romanın, eserin ilk cümleleri şu olmalıdır: ''O uyumu sana ben veremem.''

Öyleyse o kapı açılsa ne görür kişi? Kendini değil mi?

9.04.2018

Psikanaliz ve Eleştiri

    Sanat eleştirisi pek çok yöntem ve görüşler ışığında günümüze değin varlığını sürdürmüş bir konudur. Her dönemin ardından bir yeni eleştiri türü gelir ve diğeriyle gerek çatışarak gerek işbirliği yaparak gelişir. Mesela monografi ve biyografiler yazarak ''Sanatçıya Dönük Eleştiri''nin ilk uygulamalarını yapan kişi Saint Beuve'dir. Sanatçının yoğrulduğu, etkileşim halinde olduğu çevreyi, sosyal, ekonomik ve kültürel yapısını inceler bu eleştirmen. Yine Rus Biçimciliği, Yeni Eleştiri gibi akımlar da ''Esere Dönük Eleştiri''nin içerisinde yer alır.

    Yazarın hayatını merak ediş Sigmund Freud'un psikanalizi inşa etmesiyle daha da artar. Sanat eleştirisi de yirminci yüzyılla beraber psikanalizden beslenerek yeni bir yöntem yaratır. Bunun için öncelikle Freud'un kuramından bahsetmek gerekiyor: S. Freud'a göre insanın bazı arzuları, istekleri vardır ama toplum içinde yani dış gerçeklikte bunları tatmin edemez. Bunun çözümünü hayal dünyasına kaçarak bulur. Bu hayal aleminde kendini güçlü, başarılı, insanların hayran olduğu biri gibi görür birey. 


    Sanatçı da diğer insanlar gibi aynı döngünün içindedir ve gerçek hayatta cevap veremediği bazı arzularını hayal kurarak gerçekleştirir. Sanatçı kendisinden sıklıkla bahseden bir insan olduğu için -çünkü eserlerinde kendinden izler taşır- onun sanat eserleri, kendisi hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlar. Bu bakımdan Freud'a göre sanatçı, akıl hastalarına yakın bir tabiata sahiptir. Mesela ''Sanat ve Sanatçılar Üzerine'' adlı kitabında Dostoyevski'nin eserlerinden onun kişiliği hakkında birtakım çıkarımlarda bulunur: Freud'a göre Dostoyevski babasını öldürmek ister ve belirmemiş bir homoseksüelliğe sahiptir. Bunu -yazar hakkında araştırmalar da yapmış olarak- eserlerinden ve yazılarından çıkarır. 
    Ernest Jones (1879 - 1958) Shakespeare'in ''Hamlet'' eseriyle ilgili olarak yine aynı yöntemi kullanır: Bilindiği üzere Hamlet, babasını öldüren ve annesiyle evlenen adamdan intikam almaz, pasiftir, atağa geçmez. Çünkü Hamlet, babasını öldürmek konusunda bastırdığı bir isteğe sahiptir ve bu adam Hamlet'in yapmak isteyip de yapamadığı şeyi gerçekleştirir. İşte Ernest Jones, bu eserden yola çıkarak Shakespeare'in babasına dair neler hissettiğini bulduğu iddiasındadır. Ona göre yazar, babasını öldürme arzusu taşır, ancak bunu bastırır. 


    Psikanaliz eleştiricileri, yazarın eserlerinde kendilerini anlattıklarını savunur. ''Psikanalitik eleştiriyi kullananlara göre, yazarın eseri, psikanaliz tedavisindeki bir hastanın sözleri gibi ele alınabilir ve o zaman yazarın gizli isteklerini, cinsel eğilimlerini, bilinçaltı dünyasını araştırıp ortaya dökmek için eserini incelemek gerekir.''* Bu eleştiri anlayışı yazara dönük olmakla sınırlı kalmaz. Eserin niteliği ve eserdeki karakterlerin tahlili olmakla beraber iki ayrı konuya da el atar. Bu anlayış Lionel Trilling (1905 - 1975) tarafından tenkide uğrar. Trilling'e göre yazar, diğer sosyal statüdeki insanlardan daha anormal değildir. Onun hakkında çok şey bilmemizin nedeni, kendisiyle ilgili çok fazla ipucu vermesindendir. Bir doktor, mühendis ya da avukat vs. kendisinden bahsedecek işler yapmıyor diye onlar hakkında fazla bilgiye erişemeyiz belki. Ama bu onları yazarlardan daha normal kişiler yapmaz. Yazarın, tüm insanlarda olan gizli arzuları ve isteklerini söze dökebilmesi onun hastalığı değil yeteneğidir. Trilling, bunu bu şekilde kabul etmezsek bütün entelektüel birikimi de feda etmeyi göze almamız gerektiğini söyler. 

    Özetle; psikanaliz, sanat eleştirisi için kullanılacak bir araç haline gelir. Buna göre yazarlar, eserlerinden yola çıkılarak bastırdıkları duyguları açığa çıkarır. Bu anlayışa gelen tenkid ise herkesin bastırdığı arzuları olduğu, yazarın farkının bunu söze dökebilmesi olduğudur.
____________________________________________________________________________

*Berna Moran/ Edebiyat Kuramları ve Eleştiri