Gülten Akın: Şiirin Güzel Kadını
Bu yazıda, Gülten Akın’ın ezbere
söylenen biografisinden çok, şiirini, şair kimliğini, bir şair olarak
değişimini, geniş diyebileceğim bir araştırma sonrasında yazıya aktarıyorum.
Ortalama elli yıldır Türk
şiirinin içinde değişerek, farklı içerikleri konu edinerek ama her dönemde
kendini kabul ettirerek şiir serüvenine devam etmiştir Gülten Akın.
Oğuz Demiralp, Kitaplık dergisinde
2002 yılında yayımlanan ‘’Şair Ana’’ yazısında, Akın’ın şiirinde üç dönem
olduğunu belirtir.
- Birinci dönem; 1952-1964 yıllarıdır.
(Rüzgâr Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda)
- İkinci dönem; 1964-1986
yıllarıdır. (Kırmızı Karanfil, Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı, Ağıtlar ve
Türküler, Seyran, İlahiler, 42 Günün Şiirleri)
- Üçüncü dönem; 1991’den günümüze
kadar süregelen yıllarıdır. ( [s]evda [k]alıcıdır, Sonra İşte Yaşlandım, Sessiz
Arka Bahçeler)
Gülten Akın’ın, birinci döneminde
bireyselliğin hakim olduğu görülür.
Akın, ‘’Şiiri Düzde Kuşatmak’’
kitabında da ilk üç kitabında (Rüzgâr Saati, Kestim Kara Saçlarımı, Sığda)
bireyselliğin hakim olduğu bakış açısını kabul eder.
Daha sonraki dönemlerinde
toplumsal gerçekçi bir bakış açısıyla yazmaya başlayan Akın, ilk şiirlerinin
‘’ben’’ yahut ‘’birey’’ etrafında dönmesini de yine aynı kitapta şu şekilde
açıklar:
‘’Bütün iyi ozanlar şiire “Ben”le
başlamışlar. Düşününce, bu bana çok doğal geldi. Şiire başlanan yaşlar “Ben”in
egemenliğini sürdürdüğü yaşlar. Çocukluktan çıkıp gençliğe girilmiş. Görünüşte.
Anneler ayrılmış sahneden, oyuna sevgililer, dostlar girmiş. Koruyucu sevgiler
uzaklaşmış, yalnızlıklar, umutlu, umutsuz aşklar girmiş. Ama “Ben” çeşitli
kılıklara egemen. İnsanın bütün alışverişi o çağda kendinden başlayıp, kendine
dönüyor. Akıl da buna ayarlı. “Ben” gelişiyor, yetişiyor’’
Adam senin böyle ilk gündüzden
Sulayıp biçtiğin çayır çimen
Üç güne kalmaz tazelenir
Adam senin böyle kuşluk vakti
Ürküttüğün serçeler -iş olsun-
Akşama kalmaz unutur
Benim bir nokta kırılmışlığım
Gözlerimin ardında büyür durur (Rüzgâr Saati)
Gözlerini Yozgat’ta dünyaya açıp,
kaymakan olan eşinin işleri nedeniyle Anadolu’nun çeşitli illerinde yaşamış,
hatta Sinop’ta, Giresun’da, Van’da, Kahramanmaraş’ta avukatlık ve öğretmenlik
yapmış ve tüm bu yaşantısı içinde de kadın olmanın getirdiği –ve benim
bilemeyeceğim- ‘’ağırlığı’’ da yaşamıştır. Bu nedenle olacak, kadının hayat
içerisindeki türlü hallerine, durumlarına da şiirlerinde yer vermiştir:
erkekler
kanına alkolden kıymıklar batıran
erkekler doğuyor çılgınlıklarından
kadınlarsa kapatıp kendilerini
rahimlerine
sırlarıyla oynuyorlar (Kent
Bitti)
Bazı adamlar aşkı
İtip odalara karartır
Bazı kadınlar için aşk
Şöyle bir rüyasız sere serpe Ş
öyle bir korkmadan uyumadır (Oyun)
Akın’ın, kadının hallerine dair
şiirleri onun hep bir yanını oluşturmuş, ‘’ayrılık, gurbet, hasret’’ gibi duygu
hallerinin ‘’kadınca’’sından şiirini yazmıştır. Beni en etkileyen durumu da, bu
kavramları şiirine dramatize etmeden ama gerçek bir kadın duyarlılığıyla,
narince nakşetmesi olmuştur; Sorumlu Kadın, Kadın Olanın Türküsü, Küçük Kızın
Türküsü…
İkinci döneminin başlangıcı 1964
yıllarından itibaren şiirine, kadın duyarlılığını her döneminde taşımasına
rağmen artık toplumsal izler girmeye başlamış, şiirinde toplumcu gerçekçi bir
anlayışı taşımaya başlamıştır.
adamın su gibi akanıdır maraş’lı
biberde çeltikte pamukta elleri
sim işler, oyma yapar, edik diker gibidir
sinsin oynar, halay çeker, diz kırar gibidir (Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı)
Örneklemek gerekirse Akın, bu
şiirinde halk dilini kullanarak Maraş’ın kurtuluş destanını konu edinir. Artık
onun da dediği gibi ‘’Bütün iyi ozanların şiire ‘’ben’’le başladığı’’ dönemi
sona ermiş, şiirinde toplumsal izler sıklaşmaya başlamıştır. Onun çok meşhur ve
bestelenen ‘’Büyü’’ şiiri de zaten, toplumsal bir izin sonucu değil midir?
Büyü de baban sana
Büyü de
Acılar alacak
Büyü de baban sana
Büyü de
Yokluklar alacak
Büyü de baban sana büyü de
Bitmez işsizlikler açlıklar alacak
Büyü de
Büyü de baban sana
Baskılar işkenceler alacak
Kelepçeler gözaltılar zındanlar alacak
Büyü de
Büyüyüp onyedine geldiğinde
Büyü de baban sana
İdamlar alacak
Artık şiirinin öznesi çoğunlukla
‘’köylü, halk, toplum’’ olmaya başlamış, gördüklerini, duyduklarını,
bildiklerini kaleme almaya başlamıştır:
Elimizde bakır taslar, göğe
açılmış mendiller
Ciğerlerimizde göz göz olmuş al
güller
Kızılcık şerbeti içmekte değiliz
-Dayan öyleyse, dayan kutsallığın
adına
İlkin o bakır tası ve mendili at
elinden
Ellerin gerekli çünkü, yumruğunu
sıkmak için
Birleş, kendine yeni bir baş edin
Sensin en çok ve en güçlü
Birleş, bir baş edin, dene gücünü
Sensin, çoğal ve yenilen
Durmadan yenilen, dünya
genişliğinde
Dön, İstanbul’u al. (İstanbul’da
Bir Pazardan Bir Pazartesiye)
Yazımın başında alıntıladığım,
Oğuz Demiralp’in, Akın’ın şiirini üç döneme ayırmasında, şairin üçüncü dönemini
‘’Çoğunluğu fırtına dindikten sonra yazılmış izlenimini verir’’ olarak
değerlendirmektedir. Bu dönemi 1991’den başlar ve günümüzde kadar gelir.
[s]evda [k]alıcıdır, Sonra İşte
Yaşlandım, Sessiz Arka Bahçeler, belki kitaplarına verdiği isimler bile
‘’fırtına dindikten sonra yazılmış’’ izlenimi verebilir…
Evet, elli yılı aşkın şiir
serüveninde Gülten Akın, benim –ve belki de herkesin- tabiriyle ‘’Şiirin Güzel
Kadını’’ olmuş, şiirlerinde estetiği korumaya çalışmış ve bunu bir kadın
inceliğinde sağlamıştır.
Yaşanmışlığı, iyi ya da kötü ama
mutlaka dopdolu olan sanatçının eserlerini gözlemlemeden, onun hayatını
araştırmak gereklidir. Zaten yaşantısı –iyi ya da kötü ama mutlaka– dopdolu
olmayan sanatçı mı vardır…
Gülten Akın incelemelerim de
böyle başladı. Onun pek çok şiiri, yaşantısını ve o şiiri yazdığı dönemi
bilmeden anlaşılması güç şiirlerdir. Bu pratiği tüm sanat eserleri
incelemelerinde de zaten yapmak gerekir. Ancak Akın’da bu bir yoğunluk
kazanmaktadır.
Onun ‘’ Kestim Kara Saçlarımı’’
şiirini okumadan, onu o şiiri yazmaya iten şartları ve neticeleri
araştırmazsanız, şiirin içine giremiyorsunuz.
Kapıyı açacak anahtar; sanatçının
yaşantısının incelenmesi,
Kapıyı aralayacak şey ise; yapıtı
anlama, yapıtla bağ kurma arzusudur.
Şimdi dünya boşlukta yavaş
Sen bütün canlılardan uzaksın
yalnızsın
Rüzgâr usandı doruklarda
Dağ çiçekleri uykuya vardı
Ay bacadan aştı uyumaz mısın